Doç. Dr. Zeliha Tekin


AŞKIN PİRİ MELAYE CEZİRİ OLABİLMEK

TEKİN’CE KÖŞE YAZISI


Asıl adı Ahmed olan Kürt edebiyatının öncüsü şair, mutasavvıf Melâyê Cizîrî, Hicri 974’te (Miladi 1566) dindar bir ailenin mensubu olarak Cizre’de dünyaya gelmiştir. Diyarbakır, Bingöl ve Hasankeyf’te eğitim görmüş, imamlık icazetini Diyarbakır’da Mele Taha’dan almıştır. Sırba ve Hasankeyf’ten sonra Cizre’ye dönmüş ve yaşamının sonuna kadar memleketinde kalmış, zamanında Botan Beyi Mir Şeref Han’a danışmanlık yapmıştır. Ceziri’nin en önemli eseri içinde 144 şiir olan Divan’dır. Ciziri, Bitlis Emiri’nin bile “Şerefname -Kürt Tarihi-” adlı çalışmasını Farsça yazdığı bir dönemde Divan’ını Kürtçe yazarak dilini Fars dilinin tahakkümünden kurtarmış bu yönüyle de Feqiye Teyran, Ahmede Xane ve Melaye Bate’ye öncü olmuştur.

Sanat kaynağı, tasavvuf edebiyatının şaheseri olan Divan’ın birden fazla elyazması nüshaları bulunmaktadır. Muhammed Tayyar Paşa’nın 1131 tarihli el yazması, en eski olanıdır. Alman şarkiyatçı Martin Hartman’ın 1904 yılında Berlin’de tıpkıbasımı yapılan nüshası ise Almanca önsözle başlamıştır. Kamışlı Müftüsü Ahmede Zivingi’nin derleyip bastırdığı yüz yirmi şiir ve üç rubaiye formuna bakılmaksızın, kafiyelerin son harflerine göre alfabetik olarak yer verildiği Divan ise en güvenilir kaynak olarak kabul edilmiştir. Divana ait bir başka derleme çalışması da Hejar’a aittir. Celalettin Yöyler’in İstanbul Kürt Enstitüsü tarafından basılan “Şiroveya Diwane Melaye Ciziri” adlı derlemesi de önemli bir kaynak olarak gösterilmektedir. 2007 yılında Kent Yayınları tarafından, 2018 yılında Nubihar Yayınları tarafından Türkçe olarak basılan Divan’da felsefeden tarihe; astronomiden dünyanın hareketlerine pek çok konuya yer verilmiş Kürtçe atasözü ve deyimler yer almıştır. Ceziri, şiirlerinde İslam çizgisinde “Allah ve alem birdir” anlayışı olan Vahdet-i Vücud/Vahdet-i Mutlak meşrebine bağlılığını dile getirmiş; evrendeki her türlü güzelliği tanrının sureti varsayarak aşkını tıpkı Mevlâna Celaleddin-i Rumi, Şems-i Tebrizi, Molla Nusreddin Abdurrahman Cami ve Hafız gibi şiirine yansıtmıştır. O ki Hasankeyf emirinin kızı Selma’ya olan aşkını ilahi aşka yöneltmiş, sureti öze yaklaştırmış ve nihayetinde Divan gibi geleneksel eğitim sisteminde temel ders olarak okutulan bir eser ortaya çıkmıştır. Ciziri, Şems ve Mevlâna ile karşılaştıktan sonra aşkın farklı farklı boyutlarını yaşamıştır.

O vakit sözü çok uzatmadan Ceziri’den bir şiiri ruhumuza giydirerek iksirli havayı teneffüs edercesine okuyalım.

Görmemiştir hiç kimse nazenin endamını seher vaktinde

Gül ve nergise bedel mest olmamız için sen yetersin bize

Bilirim, sadece yed-i beyza değildir sahip olduğun mucizeler

Gel de dirilt yolunda şehit düşmüş olanları İsa nefesinle

***

Cisim değil, ruhsun sen, bilmem ki nasıl tarif etsem güzelliğini

Bin bir renkte görünürsün, hayrette bırakırsın herkesi, nesin sen

Cemalinle göz alan bir şimşek, doğan bir güneşsin doğudan

Yeminler olsun ki, mukaddes nurlu bir kaynağın serçeşmesisin

***

Söyle hangi nurdansın, hangi Tur tecellisi var sende

Çünkü iltimaslı bir yerin var senin canlar canının otağında

Güneşi misin gökyüzünün, melek misin yoksa, anlamış değilim

Huri mi, peri mi, yoksa Ruhu’l Kudüs müsün sen

***

Aşk yolunda yürüyen kervanın kılavuzu ve çıngırağı benim

Bilmem duymakta mısın çıngıraktan yükselen feryad ile figanı

Varlığın olmaksızın bir tek nefes alabilir miyim hiç

Sensiz neyim ki, ruh veren sen, aldığım nefes sensin

***

Dedim: Meğer senin aşkın altın imiş, sarartıp bizi altına çevirdi

Dedi: İksirdir aşkımız, temas edince altına çevirir bakırı

Dedim: Güzeller içinde bir gülsün, belki de gülden öte

Dedi: Gerçek aşık değilsin asaletin de yok, bir dikensin sen

***

O huri tabiatlı güzel, hoş meyveler ikram etti bize

Vuslatın cennettir ama bir ateşperest gibi davrandın bize

Dedim: Gece boyunca dönüp durmaktayız yıldızlar gibi

Fakat o naz etti, biliriz nedir bununla gerçek niyetini

Sevdiklerinizle doğanın görkemli cennetinde hoşsohbet etmeniz dileğiyle…