Doç. Dr. Zeliha Tekin


AYDIN OLMAK/OLABİLMEK

TEKİN’CE KÖŞE YAZISI


Kime aydın ya da entelektüel denir? Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, “aydın” kelimesinin eş anlamlıları “ışık alan, ışıklı, açık” sözcükleridir ve “aydın” kelimesi, “kültürlü, bilgili ve entelektüel” anlamlarını çağrıştırmaktadır. Ayrıca, “aydın” kelimesi zamanla “sorgulayan, eleştiren, aydınlatan, akılla yol alan, fikirleri insanları etkileyen” gibi sıfatları da yüklenerek daha geniş anlamlar için kullanılmıştır. Batılıların “intellectuel” olarak isimlendirdiği Latince “intellectus” yani “okumuş, yazmış kişi” olan “aydın” kelimesinin sosyolojik anlamı ise daha derindir. Bilim insanlarını, akademisyenleri, sanatçıları, yöneticileri kısacası ortalamanın üstünde bilgiye ve yeteneğe sahip olan, yeni bilgiler üretebilen, araştıran, gözlemleyen, okuyan, yazan, toplumu ilgilendiren konulardaki tartışmalara eleştirel yaklaşan ve tüm bu özellikleriyle insanları etkileyip yönlendiren, sosyal değişime yol açan ilim insanlarını “aydın” olarak tanımlayabiliriz. Aydınların bir sınıf olduğunu ileri süren görüşler olduğu gibi onların halk içinde dağılmış olan tabakalar olduğunu söyleyen, aydınları, modernist aydınlar ve İslamcı/muhafazakâr aydınlar olarak ikiye ayıran, yalnızca solcuların, Atatürkçülerin ve elit zengin tabakanın aydın olduğunu ileri süren görüşler de bulunmaktadır.

Özünde bu görüşler aydınları yalnızca ideoloji üretmekle sınırlandırmaktadır. Oysa, aydın dediğimiz kimseler illa bir ideolojiye, bir siyasi partiye, bir sınıfa bağlı olmak, bir mesleğin üyesi olmak, bir akıma kapılmak zorunda değildir. Aydınlar, gerektiğinde itiraz edebilir ve herkesten farklı fikirler öne sürebilirler. Aydın insan, toplumun sesi ve vicdanıdır. Oxford Sözlüğü “aydın” tanımını şöyle yapmıştır: “Aydın, zekasını ve analitik düşünme yetisini, mesleği gereği ya da kişisel hedeflerine erişmek için kullanan kişidir.” Sartre’ye göre aydın insan, kendisini ilgilendirmeyen konulara burnunu sokan, fikir üreten, itiraz eden, sorgulayan, var olan düzenden farklı düşünen ve eylemde bulunan insandır. Öyleyse, muhafazakâr, sağcı, dindar ve din adamı olan kişiler de pekâlâ aydın/entelektüel olabilir. Çünkü, aydın kimse sağcı, solcu, muhafazakâr, dindar, dinsiz, alevi, sünni, zengin, fakir vb. şekilde yaftalanmamalıdır. “Muhafazakardan entelektüel olur mu?” diyenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar fazladır. Muhafazakarın da kelime anlamına bakmak lazımdır. Muhafazakâr, “sahip olduğu inanç ve değerleri muhafaza eden, hiçbir durum ya da kişi karşısında sahip olduğu değerleri yitirmeyen kişidir.” Kelime anlamının yanında bir de kavramsal açıdan toplumun anladığı şekli ile muhafazakâr kişiler, genellikle sağ politik görüşe yakın, tutucu, dini düşüncelerini hayatlarına yoğun şekilde işleyen kişilerdir. Evet, şayet bu kişiler, sahip oldukları inanç ve değer yargılarını teori ve pratikte varoluş nedenlerine uygun olarak yaşayıp, özgün fikirler geliştirebiliyorlarsa, değerlerini kendi rasyonalitesi içinde özgürce savunabiliyorlarsa, güçlerini ilim ve bilimden alıyorlarsa o zaman bu kimseler “aydın” olarak nitelendirilebilirler.

İranlı sosyolog, yazar Ali Şeriati’ye göre aydın, düşünce ve fikir konusunda çalışan ferttir. Halkı aldatan bir politikacıya, bilgisini esirgeyen bir akademisyene, parasını muhtaçtan kaçıran bir zengine, parası az olduğu için hastasını tedavi etmeyen bir doktora, çocuklara, gençlere hal ve davranışlarıyla kötü örnek olan bir sanatçıya elbette ki “aydın” diyemeyiz. O halde kimdir aydın? Aydın kimse, ahlaklı ve erdemli örnek kişilikleriyle hidayet rehberleri olan peygamberlerdir. Aydın kimse, doktor, astronom, düşünür, yazar İbn-i Sina’dır. Historiyografinin, sosyolojinin ve iktisadın öncülü, düşünür, tarihçi ve devlet adamı İbn-i Haldun’dur. Şair, alim, fakih, ilahiyatçı, sufi mutasavvıf Mevlâna Celalettin Rumi’dir. Horasan erenlerinden Türkmen dervişi ve Yunus Emre’nin mürşidi Tapduk Emre, tasavvuf ve halk şairi Yunus Emre, Osmanlı arkeolog, ressam, müzeci ve Kadıköy’ün ilk belediye başkanı Osman Hamdi Bey, şair, veteriner hekim, öğretmen, hafız, vaiz, siyasetçi ve milli marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’dur. Asker, devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür. İslam tarihi, bilim ve teknoloji tarihi alanındaki çalışmalarıyla bilinen akademisyen Prof. Dr. Fuat Sezgin’dir. 17. yüzyılda yaşamış olan Kürt edebiyatçı, şair, tarihçi, astronom, İslam alimi Ahmed-i Hani’dir. Türkiye’nin ilk kadın dermatologlarından olan ve hayata küsen cüzzam hastalarına yaşama sevincini aşılayan Prof. Dr. Türkan Saylan’dır. Geçmiş dönem aydınlarını aslında burada yaza yaza bitiremeyiz. Günümüz Türk aydınlarına en iyi örnek ise sanırım doktor, akademisyen, biyokimyager, moleküler biyolog ve Nobel sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar’dır. Evrim biyoloğu, entomoloji uzmanı, akademisyen Prof. Dr. Ali Demirsoy da aklıma gelen diğer isimdir.

Görüldüğü gibi aydın olarak sıraladığımız bütün isimlerin ortalama olan insanlardan farklı olan yanları, fazla olan bilgileri ve yetenekleri, bilgilerinin yanında onlara özgü davranışları vardır. Genel olarak “aydın” olarak nitelendireceğimiz insanların hakikat ve felsefe bilgisine, tarih bilgisine, din bilgisine, sanat bilgisine ve günümüzün dijital çağında ise (özellikle sağlık alanında yenilikler yapabilmek adına) dijital-teknik-bilgisayar bilgisine ihtiyaçları vardır. Ve her şeyden öte Meriç’in de dediği gibi “aydın olmak için önce insan olmak lazımdır. İnsan, mukaddesi olandır, insan hırlaşmaz, konuşur; maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişidir. Aydını, aydın yapan şey, uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüstür (araştıran, dikkatle bakan, derinlemesine öğrenen)” insan olmaya ihtiyaç vardır.

Bu hafta madem ki aydın olmak/olabilmek konusunu yazdık. O vakit sizleri aşağıdaki dört soru ile baş başa bırakmak istiyorum:

Sizce aydın insan kimdir?

Günümüz Türkiye’sinden beş “aydın” sayabilir misiniz?

Dünyadan beş “aydın” sayabilir misiniz?

Ailenizdeki, akrabalarınızdaki aydınlar kimdir?

Hoş ve esen kalınız…