Tahsin ÖTGÜÇ - Emekli Müftü


DÜNYA BARIŞINI ENGELLEYEN NEDENLER

KONUK YAZAR


Yeryüzüne baktığımızda yaşantı yönünden iki tip topluluk, millet görürüz. Bunlardan birincisi maddi yönden her şeyi halletmiş, zirveye ulaşmış, sürekli bulunduğu mevkiini korumak amacıyla, etrafında bir şeyler arayan, gözünü kestirdiği ülkenin yer altı zenginliklerine göz diken, zamanı gelince bir bahaneyle ülkeye üsler kurarak yöre halkını sömüren, ezen, zulmedenler. İkincisi ise, ülke ve millet olarak maddi ve manevi yönden güçlenemeyen, sürekli yabancı güçlerin topraklarına gönderdiği teröristlerin saldırılarına, eziyetlerine, mal ve canlarından olmalarına maruz kalan, sömürülen mağdur ve mazlum toplum veya milletlerdir. Mazlum ve mağdur toplumların sayısında azalma yerine sürekli çoğalma mevcut olup, yerlerine yenileri eklenmektedir. Nedeni ise, buralardan beslenen ve geleceğine yön veren toplumların, milletlerin var olmasıdır. Bundan dolayıdır ki, barışa giden yollar her zaman kapalı tutulmuş, bir takım bahaneler ileri sürerek diyaloğun yoluna engeller konmuştur. Özellikle Müslüman toplumlar, ülkeler, gayri Müslimler tarafından iç huzursuzluklar çıkartılarak, mazlum ve mağdur edilerek sömürülmüşler, sömürülmeye devam edilmekteler. Birilerinin geçim kaynağı haline gelen iç karşılık ve teröristlerin eylemlerinden dolayı İslam ülkelerine bir türlü barış gelemiyor.

Bu durumun son bulması, Müslümanların bir ve beraber olmaları için Allah’ın ilahi mesajına kulak vermeleri gerekmektedir.” Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o, onlardan Olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.” Maide, 51. Dünya geneline baktığımızda, Yüce Allah’ın ilahi uyarısının tecelli ettiğini görebiliyoruz. Müslümanların ezilmediği, haksızlığa uğramadığı, inançlarını hayatla buluşmasına engel olunmadığı, gayri ahlaki durumlarla karşı karşıya kalınmadığı, insanca yaşamalarına imkân verilmediği yer yok gibidir. Bu zulümler, bazen devlet eliyle, bazen de isimleri bir hayli çok olan ve her geçen gün değişik isimlerle ortaya çıkan terör örgütleri tarafından yapılmaktadır. İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren hakla batılın mücadelesinin devam ettiği gibi, Müslümanlar da gayri Müslimler tarafından hor görülmeye, ezilmeye, ikinci sınıf insan muamelesi görülmeye devam edilmiştir. Günümüzde de İslam ülkelerinde benzer kargaşaların, terör örgütlerinin halkı, sürekli zulmettiklerini görmek mümkündür. Üstelik medeni olduklarını iddia eden devletlerin bu terör örgütlerini kendi ülkelerinde himaye ettiklerini, gönderdikleri ülke sahalarında da her türlü yardımı yapmaktan çekinmediklerini, eskiden bu insanlık dışı eylemi gizli yaptıkları halde şimdi ise açıktan yaptıklarını görebiliyoruz. Bu yüzden kuşatılmış durumda olan bölgelere bir türlü huzur ve güven gelemiyor. Bu durumdan terör hamilerinin yararlandığını görmek mümkündür.

Filistin’de halkın evleri yıkılarak bulunduğu yerlere Yahudiler yerleştiriliyor, Halk mescidi aksaya rahatlıkla girip çıkamıyor, insanlar kendi ülkesinde tutsak. Suriye, Irak, Libya gibi İslam ülkelerinde terör örgütleri halkın huzur ve güveni altüst etmiş durumdalar. Bu bölgelerdeki yer altı zenginliklerini kimlerin kullandığını söylemeye lüzum yoktur. Bu bölgelerde teröristleri besleyen ve kollayanlar halkın petrolünü kullanıyor. Müslüman halk aç ve susuz kalmış umurlarında bile değil. Kendi menfaatleri için akıllarına ne gelirse yapmaktan bir an bile geri durmazlar. Bunlarda hayâ duygusu olmadığı için her türlü yalanı söyleyebiliyor, iftirayı da atabiliyorlar. Huzur ve barışın sağlanması için, yapılması gerekenlerin Müslümanlar tarafından yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Atalarımızın güzel bir sözü vardır. “Ayıdan post, kâfirden dost olmaz” diye. Dünya tarihinde kâfirlerden Müslümanlara karşılıksız yardım edildiği vaki değildir. Bundan dolayı İslam ülkeleri, kendi ülkelindeki huzur ve barışı sağlamak için        karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma içinde olmaları büyük önem arz etmektedir.

Dünya barışının sağlanması için, insanlığın ön plana alınması, her türlü çıkar ve menfaatlerden uzak olunması gerekmektedir. İnsanlığın olmadığı, menfaat ve çıkarın ön plana alındığı yerde barış sağlanamaz. Günümüzde bunların örnekleri çoktur. Rusya ile Ukrayna savaşı, Suriye’deki iç karışıklık Libya ve Iraktaki iç karışıklık bunlardan bir kaçıdır. Barışa giden yolda en büyük engel, menfaat ve çıkar, din ve mezhep farklılığıdır. Düşünebiliyor musunuz, bir ülke var, savaşı sonlandırmak, barışı tesis için uğraşı veriyor. Diğerleri de silah, araç ve gereç satmak için uğraşı veriyorlar. Suriye’de teröristleri temizleyip huzur ve barışı sağlamaya çalışan Türkiye var, öbür tarafta terör örgütlerine tonlarca silah, araç ve gereç, iaşe ve ibate yardımı yapan ABD var. ONBİN kilometre yerden gelip Suriye’de ve Irakta terör örgütlerini niçin besliyor ABD.  Yapılan eylemin insanlıkla, hukukla bir ilgisi var mıdır? Üstelik bu teröristler yöre halkını zulmediyor. Evlerine, mallarına, bazen de namuslarına el koyuyor. ABD bu durumu görmüyor mu, görmemesi mümkün mü ?. Buralarda askerleri ile teröristler beraber devriye geziyorlar. Sonuç olarak barışın önündeki engelleri aşmak için, maddi ve manevi yönden güçlenmek, bu güçleri birleştirerek top yekûn mücadele içinde olmak büyük önem arz etmektedir. İslam ülkelerine bu bağlamda önemli görevler düşmektedir. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesinden kurtulmak gerekmektedir. Söz konusu bu yılan zamanı gelince zehirlemediği insan ve toplum bırakmaz. İnancımız o dur ki, Hak, mutlaka batıla galip gelecektir. Bu günün zalimleri, bir gün gelecek mazlum duruma düşeceklerdir Allah’ın izniyle