Abdulhak AKPOLAT - İl Başvaizi


FİTNEDEN SAKININ!

KONUK YAZAR


Yüce Dinimiz İslam, birlik ve beraberliği, barış ve kardeşliği emrederken, zulüm ve azgınlığı, tefrika ve fitneyi yasaklamış ve bunu büyük günah saymıştır. İslam’ın temel amaçlarından biri, insanların huzur ve güvenliğini, can ve mal emniyetini temin edip, insanlar arasında barış ve sükunu, huzur ve güveni sağlamaktır. Nitekim bu husus, “İslam” kelimesinden de anlaşılmaktadır. Zira İslam kelimesi, “silm” kökünden gelmektedir. Silm ise, barış, huzur ve güven demektir. Binaenaleyh İslam’a gönül veren her Müslüman, barış ve huzura zarar verecek, fitne ve tefrikaya sebep olacak her türlü menfi davranıştan uzak durmaya çalışmalıdır. Zira fitne ve tefrikaya sebep olan her türlü menfi davranış, toplumları içten içe yiyerek temelden çökmelerine neden olur. Bunun için toplumlar, manevi değerler etrafında kenetlenmek suretiyle birlik ve beraberliklerini muhafaza etmek mecburiyetindedirler.  Aksi takdirde varlıklarını yitirirler.

Bir ülke veya toplumda ortaya çıkan fitne, çoğu zaman o ülkenin parçalanmasına ve o toplumun da perişan veya yok olmasına sebebiyet vermiştir.  Tarih, bunun ibret verici örnekleriyle doludur. Küçük bir topluluk ve hatta bir aile içerisinde vuku bulan fitne, genellikle o topluluk veya ailenin dağılmasına yol açabilmiş, hem dünya hem de âhiret hayatlarını mahvetmiştir. Onun için Kur’an-ı Kerim’de “fitne”, adam öldürmekten daha şiddetli ve büyük bir suç kabul edilmiştir. (Bakara, 2/191, 217.) Dolayısıyla Müslüman, daima fitneden ve fitnenin kaynağını teşkil eden söz, fiil ve davranışlardan sakınmalıdır. Aksi takdirde gittikçe çığ gibi büyüyen fitne, suçlu-suçsuz her şeyi ve herkesi yutabilir. Bunun içindir ki; Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle emretmiştir:

“Öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet eder ve herkesi perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.” (Enfal, 8/25.)

Resul-i Ekrem (sav) de şöyle buyurmuştur: 

“Fitne uykudadır. Onu uyandırana Allah lanet etsin.” (Keşfü’l-Hafa 2/83 Hadis No: 1817.)

Tefrika ve fitne öyle bir ateştir ki; sadece o ateşi tutuşturanları değil, bütün bir toplumu yakar; o ateşin açtığı yara asırlar boyu kanayıp gider. Bu bakımdan tefrika ve fitneye ve müsebbiplerine asla fırsat verilmemeli, bu hususta çok uyanık olunmalıdır. 

Tarihi süreç içinde Müslümanlar arasında pek çok fitneler vuku bulmuştur. Elbette bunların zarar ve etkileri de o nispette büyük ve kalıcıdır. Meselâ, İslâm tarihinde fitnenin en önemli başlangıç noktası kabul edilen ve Hz. Osman’ın şehid edilmesi çerçevesinde cereyan eden üzücü olaylar o günden beri etkisini sürdürmüştür. Bu olayları fırsat bilen İslâm düşmanları, Müslümanları sürekli birbirlerine düşürmesini başarmıştır. 

İslam Dini, Tevhid Dinidir.  Tevhid gereği mü’minler, inanç birliği, gaye birliği ve güç birliği içerisinde bulunmaları icab eder. Zira birlikte kuvvet ve rahmet, ayrılıkta azab ve fesad vardır. Şüphesiz dün olduğu gibi bugün de en fazla muhtaç olduğumuz husus, birlik ve beraberlik unsurudur. Unutulmamalıdır ki; şirkten sonra en büyük günah, fitne ve fesad çıkarıp toplumun birliğini ve dirliğini, huzur ve güvenini bozmaktır. Dinimize göre mü’minler arasında birlik ve kardeşlik bağları o kadar çok ve güçlüdür ki; hiçbir şeye feda edilmez. 

O halde Yüce Dinimiz İslam’ın barış ve kardeşlik dini olduğunu unutmayalım. Birbirimize karşı sevgimizi zayıflatacak, kardeşlik duygularımızı sarsacak her türlü davranıştan uzak duralım. Toplumda birlik ve beraberliği, barış ve kardeşliği, huzur ve güveni bozmak isteyenlerin karşısına, “Mü’minler ancak kardeştir. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’ın emrine karşı gelmekten sakının ki; rahmet-i İlahiyeye nail olasınız.” (Hucurat, 49/10.) Ferman-ı İlahisinin verdiği şuurla çıkalım. Fitneye, fitne ile karşılık vermeyelim, sabredelim. Zira, “Allah sabredenlerle beraberdir.”(Bakara, 2/153.)