Muş Basın Muş Basın


GEÇMİŞİN SİLİK İZLERİ


Muş Kültür ve Tarihi

    Evliya çelebiye göre Muş, Van eyaleti hükmünde Van deryası sahilindeki Tahtuvansubaşılığına iki menzil ve Bitlis´e bir menzil yakındır. Şerefname tarihinin dediğine göre bu Muş şehri, Azerbaycan şehirlerinden bir tanesi idi.   Sonra Van deryasının kuzeyinde (Adilcevaz ) Kalesi yakınındaki Süphan Dağı´nda halen mahfuz durup 40-50 senede bir ses duyulur, 70-80 senede bir kere 5- 10 gün kadar Süphan kayasından kuyruğunu çıkarır bir yedi başlı ejder, o asırda fırsat bulup bütün Nemrutluları yiyerek Allah´ın emriyle yine Süphan Dağı´ndaki mağarasına girip mahpus kalmıştır. Sonra yine Nemrut lâin kavmine Cenab-ı Hak Muş sahrasında bir büyük fare hâsıl edip bütün Nemrutluları yedirerek, Muş ahalisini helak ettiği için şehrin adına (Muş) derler. Muşun çıktığı büyük mağara halen görülür. Bu mağara içinde olan fare ve sıçan başka bir diyarda yoktur. Allah´ın emriyle İskender´in Filkos namındaki hekiminin tılsımı sebebiyle Muş Sahrası´nda asla sıçan olmaz. Timurlenk Al-i Osman üzerine hareket edince bu Muş şehrini ve kalesini harap, halkını kebap, evlerini türap eylemiştir ki halen haraplı eserleri görülür. Şehir, Muş sahrasının ağzında bir dağın eteğindedir.

   Urartu kralı Menua´ya ait olduğu saptanan (İÖ. 810-778) çivi yazılı kitabelere dayanarak, Muş´un tarihinin antik dönemlere kadar gittiği varsayılır. Yörede yaşayan her farklı avam bölgeye kendince bir ad vermiştir. Ermenilere göre kimi anlatılarda pagan döneminden itibaren mışuş (sis) kelimesinden geldiği, bu nedenle ?Mışotaşdımışuş e, ir hoğn u çurıanuş e? (Muş ovası sislidir, toprağı ve suyu tatlıdır) şarkısına yansıdığı belirtilir.

    Ermeni tarihinde Mamigonyan sülalesi önemli bir yere sahip olup, bir dönem ülkenin kaderini belirler. Mamigonyanlar, 8. yüzyılda Arap halifesine karşı patlak veren tüm isyanları yönettiler, ama 771-775 ayaklanmasında uğranan yenilgi, sülalenin sonu oldu. O tarihten sonra beylik arazileri, Arap halifeleri tarafından Pakraduni sülalesinin küçük koluna verilir. Toprakların sahibi olan Pakraduniler, 966´da ellerindeki toprakları Bizanslılara teslim etmek zorunda kalırlar. 11. yüzyılda bölgenin kaderini eline alan Tornikyan Prensliği de Moğolların akınlarına boyun eğer. Anadolu´daki isyanlar, kıtlık ve kırımlarla birlikte Ermeni nüfusu da yavaş yavaş dağılmaya başlar.

     Muş aynı zamanda Ermeni pagan döneminin kutsal mekânlarından biriydi. Günümüzdeki Dirik, Yücetepe´de (tarihte Aşdişad olarak adlandırılırdı), Ermenilerin ünlü tanrı ve tanrıçaları olan Asdğig, Anahid ve Vahakn tapınakları yükseliyordu. Hıristiyanlık dönemindeyse, güney Ermenistan´ın ruhani merkezi Surp Garabed Manastırı Muş´ta yer alıyordu.  Bölgenin en eski manastırlarından biri olan ve Surp KrikorLusavoriç tarafından kurulan Klagavank Manastırı burada bulunuyordu.

ULU CAMİİ 979

    Muş il merkezinde, Alâeddin Bey ve Hacı Şeref camilerinin batısında bulunan Ulu Cami´nin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi hakkında kesin bilgilere ulaşılamamakla birlikte, çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Miladi 979 yılında, Muş´ ta hüküm sürenermeni aşiretlerinden Pakraduni sülalesitarafından dini vecibelerini yerine getirmek için yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Çünkü yapılış tarihine bakıldığında bu döneme tesadüf etmektedir.

    Muş ili merkezinde şu anki kale mahallesi civarında yerleşik Ermeniler için yapılan kilisede, dini vecibelerini yerine getiren ermeni avamın yapmış olduğu bu kilise daha sonraları camiye dönüştürülmüştür. Cami olarak dönüşmesi ise hazin bir olayın sonucunda ortaya çıkmıştır.

Bu noktada Hasip Korkmazer´e sormadan önce Hasip amcayı biraz tanıyalım. Hasip Korkmazer, Jandarma Başefendi Azizden olma Saraydan doğma. Muş ahalisinin en eskilerinden.  Saray nenenin yani Hasip amcanın annesinin Hasip Korkmazer´e  anlatımına göre  Şeyh Muhammed Mağribi´nin kafasının kesilerek şehit edilmesi ve kesik kafasını koltuğunun altına alarak bu kilisenin önüne düşmesi sonucu camiye çevrilmiş olmasıdır. Devrin alimleri ile ermeni ruhani liderler arasında uzun gidiş gelişler sonucu kilisenin camiye dönüştürülmesine karar verilmiştir. Şeyh Muhammed Mağribi´nin Şam tarafından geldiği rivayet edilmekle birlikte Muş garni köyünde çobanlık yaparak yaşamını idame ettirdiği söylenmektedir. Ayrıca cumhuriyet döneminde cami, hapishaneye dönüştürülmüş olup 227. Piyade alayı tarafından görevlendirilen askerler tarafından korunması sağlanmıştır. Hem hapishane hem de kışla olarak kullanılmasının sebebi ise o zaman ki Rus tehdididir. Olası Rus savaşı nedeniyle yakınındaki Hacı Şeref Camisi ve Alaaddin Bey camileri de buğday ambarına dönüştürülmüştür. Hapishane döneminde de ne yazık ki acı verici bir olay vuku bulmuştur. Yağışlı bir günde yıldırım çarpması sonucu 4 asker şehit olmuştur. 227. Piyade Alayı komutanlarından biri de 1960´lı yıllarda görevlendirilen eski Cumhurbaşkanlarından Kenan Evren´dir.

    Cami kesme taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Caminin önünde üç kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Giriş kapısı sivri kemerli bir niş içerisinde olup, kesme taştandır. Caminin batı yönündeki ana mekâna iki kemerle açılan, üzeri çapraz tonozlu ek yapının sonradan buraya eklendiği sanılmaktadır. Bu mekâna da küçük bir mihrap yerleştirilmiştir.

     İbadet mekânı orta bölümü pandantifli dıştan sekizgen kasnaklı ve basık bir kubbe ile örtülmüş, kubbe dışında kalan alanlar beşik tonozludur. Mihrap oldukça sade ve bezemesizdir. İç mekân batı duvarı dışındaki duvarlarda bulunan ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin orijinal minaresi günümüze gelememiş olup, bugünkü minare Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1968 yılında yaptırılmıştır.