Abdulhak AKPOLAT - İl Başvaizi


HEP BİRDEN BARIŞA GİRİN

KONUK YAZAR


Yüce Dinimiz İslam, yeryüzünde huzur ve barışı hedeflemiş; kin, nefret, şiddet, fitne, fesat ve zulmü yasaklamıştır. İslâm Dini, sevmeyi, sevdiğini benimseyip kabullenmeyi, onu eylem olarak pratik hayata taşımayı emreden bir dindir; sevgi dinidir. Müslüman olmanın şartı inanmak; inanmanın şartı da sevmektir. Sevgi, beraberinde fertler arasındaki karşılıklı emniyet ve güveni getirir ki, sevgi ve güven, toplum hayatında barışın teminatıdır. Sevgi ve barış üzerine bina edilmiş olan İslâm Dini'nin, müntesiplerini ulaştırmak istediği nihai hedef, barış ve huzurdur.

Hz. Peygamber (sav), tebliğ görevini barışla başlatmış, barışı prensip edinmiş, hayatı boyunca toplumda barışı yerleştirmek için mücadele etmiş, uygulamada bunun örneklerini vermiştir. O’nun rahle-i tedrisinde yetişen sahabe-i kiram da hep aynı heyecanı duymuşlar ve pratik hayatlarında bizzat yaşayarak sonraki nesillere Müslüman olmanın gerektirdiği sorumluluğun güzel mirasını bırakmışlardır. Tarih boyunca İslâm ümmeti, her zaman Hz. Peygamber'in sünnetini örnek alan, onu kendisine yol edinip benimseyen sahabe neslinin yolunu takip etme gayreti içinde olmuş, birbirlerini daima hoşgörüyle karşılamaya çalışmış ve hep hayırla yâd etmişlerdir.

Varlık âleminde her şey, birbirine sevgi bağıyla bağlıdır. Atom çekirdeğinden tutunuz da galaksilere kadar her şey, sevgi mihveri etrafında varlığını devam ettirmektedir. Sevgi bağının bozulması, kainattaki düzen ve nizamın bozulması demektir. Düzen bozulunca da toplumda kaos, fitne, anarşi ve zulüm hâkim olur, hayat yaşanmaz hale gelir. Onun içindir ki, Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde ve hadislerde, sevgiye ve sevgi ortamının oluşturduğu barış kavramına özellikle vurgu yapılarak, bu iki kavramın birbirini tamamlayan bir bütünün iki ayrı parçası olduğu; aralarında sebep-sonuç ilişkisi bulunduğu; biri olmazsa diğerinden söz edilemeyeceği, yani sevgi olmazsa, barıştan söz edilemeyeceği gerçeği ifade edilmekte, Müslümanların bu konuda hassas olmaları gerektiğine dikkat çekilmektedir.

Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerîm'de bütün inananların barışa girmelerini istemiş ve "Ey inananlar! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır."  buyurmuştur. Bu ayet-i kerimede Yüce Allâh, bütün inananları kesin bir ifade ile barışa çağırmakta, barışın dışında bir yola başvurmanın düşman olan şeytanın peşinden gitmek olduğuna işaret etmekte ve inananların şeytanın peşinden gitmemelerini istemektedir.

İslâm, barış ve esenlik demektir. Müslüman da barış ve esenliğe ermiş, barış ve esenliği hedeflemiş kimse demektir. Yüce Allah'ın bir adı da 'Selâm'dır. Buna göre O, barış ve esenlik kaynağıdır. O'na teslim olan Müslüman, iç dünyasında huzur ve barışa kavuşan, sonra da tanıştığı bu huzur ve barışı dış dünyasına taşıma sevdasında olan kimse demektir.   “Darü's-Selâm” yani barış ve esenlik yurdu olan Cennet'e talip olan Müslüman, dünyayı barış yurdu hâline getirmekle görevlendirilmiştir. Bu yüzdendir ki; ilk insan, dünyaya gelmeden önce Cennet'e konmuş, Cennet'te bir süre yaşayıp Cennet kültürü ile donatıldıktan sonra dünyaya gönderilmiştir. Artık dünyaya gönderilen insan, kaybettiği Cennet'in sevdasıyla yanıp tutuşmakta, önce onu dünyada kurmaya çalışmakta ve âhirette ona tekrar kavuşmayı düşlemektedir.

Hz. Peygamber (sav), hayatı boyunca huzur ve barışa değer vermiş ve böyle bir toplumu oluşturarak bu dünyadan ayrılmıştır. Nitekim, O’nun sağlığında Hayber Yahudileri, Müslümanlardan gördükleri adalet ve hakkaniyet karşısında; "Herhalde Cennet, Müslümanların eliyle yeryüzünde kuruldu." demekten kendilerini alamamışlardır.

Şüphesiz huzur ve barış, Asr-ı Saadet ruhunu yakalamakla mümkündür. Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (sav)'in mesajları, her biri birer yıldız hükmünde olan sahabelerin ruhu iyi kavranılıp hayata yansıtıldığı her dönemde sevgi, saygı, huzur, barış ve mutluluk elde edilmiştir. Barış ve huzurun hâkim olduğu böyle bir toplumun yeniden inşası için hepimize büyük görevler düşüyor.  Bu görevin şuur ve gayretinde olanlara selam olsun!