Abdulhak AKPOLAT - İl Başvaizi


HER ANI İMTİHANLA GEÇEN BİR ÖMÜR

KONUK YAZAR


Mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’e göre; insanın yaratılış gayesi ve varoluş sebeplerinden birisi, yeryüzünde imtihan olmaktır. Buna göre bu dünya, bir imtihan yeridir. Ölüm ve hayat, hangimizin daha güzel davranışlar sergileyeceğini sınamak için Rabbimiz tarafından yaratılmıştır.  Ömür dediğimiz sermaye, hayat dediğimiz zaman dilimi imtihan için tanınan süredir. İnsana verilen her türlü nimet, mal, mülk, evlat, makam, mevki birer imtihan vesilesidir. Aynı şekilde insanın karşısına çıkan her türlü sıkıntı, zorluk, acı ve musibet, birer imtihan vesilesidir ve bunun herhangi bir istisnası da yoktur.

Rabbimiz, en çok sevdiği kullarını en büyük musibetlerle imtihan etmiştir. Bu sebeple geçmişte en büyük sıkıntılarla imtihan edilen kişiler, O’nun en çok sevdiği kulları olan peygamberler olmuştur. Zira Rabbimiz, dostluğuna talip kullarını böyle çetin imtihanlara tabi tutar. Hz. Âdem ebedilik arzusuyla sınanmıştır, ölümsüz olma isteği Hz. Âdem’in imtihanıdır. Hz. İbrahim, Hz. İsmail’le sınanmıştır; evlat sevgisi, Hz. İbrahim’in imtihanıdır. Hz. İsmail, canıyla imtihan edilmiştir. Hz. Yakub, Hz. Yusuf’la sınanmıştır. Hz. Yusuf, Züleyha ile imtihan edilmiştir. Hz. Eyyüb taşları çatlatan bir sabır imtihanından geçmiştir. Teslimiyetin, sabrın, cesaretin, iffetin, Rabbimize karşı samimiyetin timsali olan peygamberler, kulluk sınavının en güzel örneklerini sergilemişlerdir. Son peygamber Hazret-i Muhammed (sav) ise imtihanın her çeşidiyle sınanmıştır. Âlemlerin Efendisi, imtihanın ne demek olduğunu, bir beşerin tek başına musibetlerle nasıl mücadele edebildiğini örnek hayatıyla bizlere göstermiştir. Onun imtihanı, Mekke’de bir yetim olarak peygamberlik yükünü omuzlayabilmesiydi. Onun imtihanı, bir eline Güneş’i, diğerine Ay’ı verseler dahi yolundan dönmemesiydi. Onun imtihanı, Taif’te taşlandığı halde dudaklarından muhataplarına rahmet dileyen dualar dökülmesiydi. Bedir’de bir avuç mü’minle müşrik ordusunun karşısına çıktığında mübarek ellerini açıp Rabbine; “Allah’ım! Şu bir avuç İslâm toplumunu helâk edersen, korkarım yeryüzünde sana ibadet eden kimse kalmayacak.”  diye seslenmesiydi. Açlık, yokluk, ihanet ve iftiralar, belini büken, taşımakta zorlandığı ağır yükler, neredeyse kendisini helak etmesine sebep olacak hassasiyetler… Nice mihnet ve külfetler her biri Nebî’nin omzundaydı. Ancak O, her belanın nimet, her nimetin bela (imtihan) olduğunun bilincinde olarak varlıkta da yoklukta da, sevinçte de hüzünde de hep Rabbinin yanındaydı. Ve yanında olmayı bizlere öğretti…

Peki, onun ümmeti olan bizler, biz ahir zaman Müslümanlarının imtihanları neler? Bizim imtihanımız Miraç günü Ebu Bekir olabilmekte gizli. Yani Peygamber Efendimiz (sav)’e sıdk ile bağlanmak bizim imtihanımız. Bizim imtihanımız, içimizdeki sarp yokuşlarımızı aşabilmekte gizli. Yetimi gözetip yoksulu doyurmak bizim imtihanımız. Bizim imtihanımız, vermeyen ellerimiz, kaçmayan uykularımız. Bizim imtihanımız, sevmeyen yüreklerimiz, konuşmayan dillerimiz. Bizim imtihanımız, varamadığımız secdeler, tutamadığımız oruçlar. Bizim imtihanımız, malımızdan geçip de veremediğimiz zekâtlar, sadakalar… Bizim imtihanımız, bencilliklerimiz, hırslarımız, ihtiraslarımız. Bizim imtihanımız, içerisine düşüp de bir türlü çıkamadığımız mal, mülk, makam, itibar, şan, şöhret kuyuları…

Şunu bilmeliyiz ki Rabbimiz, mümin kullarını kendilerine azap etmek için değil, ancak arınmaları için imtihan eder. Mü’minin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta isyan etmemektir. Mü’minin görevi, nimetlere şükretmek, musibetlere sabretmektir. Marifet, acıyı bal eylemede, belayı lütuf bilmededir. Marifet, “Kahrın da hoş, lütfun da hoş!” diyebilme olgunluğunu gösterebilmektedir. O halde her zaman Rabbimize şöyle dua ve niyazda bulunmalıyız: “Bizleri aşamadığımız sarp yokuşlardan, çıkamadığımız kuyulardan, zindanlardan çıkar, aydınlığa kavuştur ya Rabbi! Gecelerimizi gündüze, kışlarımızı bahara çevir, bizleri günahlardan arındır, taşıyamayacağımız yükleri bizlere yükleme ya Rabbi!”