Abdulhak AKPOLAT - İl Başvaizi


HİCRİ YILBAŞI

KONUK YAZAR


İslâm âlemi olarak yeni bir hicrî yıla daha kavuşmanın huzur ve mutluluğunu yaşamaktayız. Bugün Hicri 1443 senesini idrak ettik. Bu vesileyle yeni hicrî yılınızı tebrik ediyor; bu yeni yılın ülkemiz, gönül coğrafyamız, İslâm âlemi ve bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

Müslümanlar için bir dönüm noktası olan ve tarihte yeni bir sayfa açan hicret, Hz. Ali’nin teklifiyle Hz. Ömer’in halifeliği döneminde hicrî takvimin başlangıcı sayılmıştır. Bilindiği gibi İslâm’ın yayılmaya başladığı Mekke döneminde Sevgili Peygamberimiz ve ilk Müslümanlar sürekli baskı ve işkencelere hedef oldular. Sosyal, ekonomik ve kültürel ambargoya maruz kaldılar. İlk Müslümanlar önce Habeşistan’a, sonra da Medine’ye hicret ettiler. Peygamber Efendimiz ve Ashâb-ı Kirâm, doğup büyüdükleri ve çok sevdikleri şehirleri Mekke ve Kâbe’den ayrılmak durumunda kaldılar.

Biz Müslümanlar için bir milat olan hicret; Allah’a ve O’nun kutlu elçisine gönülden bağlılığın bir ifadesidir. Hakka, hakikate, ilme, irfana ve en önemlisi medeniyete yapılan bir yolculuktur.

Hicret, Allah rızası için; anadan, babadan, evlattan, yardan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan vazgeçmenin ibretli ve meşakkatli bir öyküsüdür. Yüce dinimizin rahmet yüklü mesajlarını bütün insanlığa ulaştırmak için çıkılan kutlu yolculuğun adıdır hicret.

Hicret, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, dostluk ve kardeşliğin ifadesidir. Kardeşine kucak açarak onunla evini, iş yerini, yiyeceğini ve varlığını paylaşmaktır. Kardeşini himaye etmek ve sahiplenmektir.

Hicret, maddi zorluklar ve zorlamalar karşısında asla bir kaçış değil, aksine İslâm’ı öğrenmek, öğretmek, yaşamak ve yaşatmak için yeni bir imkân, yeni bir mekân arayışıdır.

Aslında Medine’ye hicret, medeniyete hicrettir. Zira Peygamber Efendimiz’in hicretiyle Yesrib, Medine’ye dönüştü. Medine de medeniyet üretti. Rahmet Peygamberi (asm), Medine’de kin, nefret ve intikam toplumundan bir sevgi ve merhamet toplumu meydana getirdi. Katı kalpli insanlardan, can taşıyan her varlığa, hatta eşyaya dahi şefkat ve merhametle muamele edecek bir toplum oluşturdu. Hem maddi hem manevi açıdan arındırdı onları. Çıkarcılığı, çapulculuğu ve fırsatçılığı revaçta olan bir topluma, kendisi için istediğini, kardeşi için de istemeyi, diğerkâmlığı ve kardeşliği öğretti. Komşusu aç iken tok gezilemeyeceğini gösterdi. Dürüstlüğü, güvenilirliği, aldatmamayı, helal kazancı, alın terini, hak ve hukuku, hakkaniyeti, eşitlik ve adaleti öğretti. İyiliği, güzelliği, hayrı, ahlâkı, samimiyeti, olgunluğu, takvayı telkin etti. İnsanlara hizmette emanet ve mesuliyet bilincini, liyakati getirdi. İffetli ve ahlaklı bir toplum kurdu. İlim ve hikmete, hak ve hakikate, bilgi ve öğrenmeye âşık örnek bir nesil yetiştirdi. Fakirler, sahipsiz olmadıklarını; güçsüzler, kimsesiz kalmadıklarını hep O’ndan, O’nun uygulamalarından öğrendi. Kısacası onlara temiz bir toplumun nasıl oluşması gerektiğini göstererek insan onurunu, insanca yaşamı, Müslümanlığı ve medeniyeti gösterdi.

Bugün bizim için de bir hicret söz konusudur. Fakat bu hicret, sadece göç edecek yer ve yurt aramak değil; her durumda daha iyinin, daha güzelin peşinde koşmak, İslâm’ı daha bir samimiyet içinde yaşamaya çalışmaktır. Hicret, işte bu yolculuğun adıdır. Hz. İbrahim’in dediği gibi, hepimiz Rabbimize hicret etmekteyiz. Geçici olan bu dünyadan, ebedi olan gerçek âleme doğru göç etmekteyiz. Asıl hicret, Sevgili Peygamberimizin buyurduğu gibi, Allah’ın yasaklarını terk etmektir. Ne mutlu kötülüklerden hicret edenlere! Ne mutlu yüreklerinde hicret ruhunu taşıyanlara!