Doç. Dr. Zeliha Tekin


İNSANIN ZAMANI, ONUN ÖMRÜDÜR

TEKİN’CE KÖŞE YAZISI


Çağlar boyunca değişik kültürlerde, zaman anlayışları farklı farklı olmuştur. Zamanın aktığını, düz gittiğini, ilerlediğini söyleyenler de olmuş, zamanın bir düşman olduğunu söyleyenler de. İbrahimi dinlerde ise zaman, çizgisel tarihli olarak tasavvur edilmiş başı ve sonu malum olan bir sınava benzetilmiştir. Herakleitos (M.Ö 540-480), “Her şey akar, hiçbir şey sabit değildir. Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz.” diyerek hiçbir anın/zamanın birbiriyle aynı olmadığını bize hatırlatmıştır. Sonlu bir varlık olan insan, zaman ve mekân boyutu olan bir dünyada yaşar; zamanın gürültülü akışında oradan oraya sürüklenir gider. Hal bu olunca insan zamanı, varlığını yaratan ve yok eden unsur olarak kavrar.

Zamanı deneyimleyerek/yaşayarak öğreniyor muyuz yoksa daha var olduğumuz andan itibaren zaman kavramı içimizde midir? Zamanı ne zaman hissederiz? Hangi durumlarda zamanın geçişini farkına varırız? Biz zamana dair belirgin bir değerlendirmede bulunamadan saatler geçebilir. Zamanın bilinçli düşüncelerimize girdiği tipik bir durum bir şeyi, bir durumu, olayı, birini beklemektir. Örneğin, okuldasınız, hava güneşli, pencereden burnunuza çiçek kokuları geliyor ve siz on beş dakika sonra bitecek dersin ardından en sevdiğiniz arkadaşınızla buluşup sinemaya gideceksiniz. On beş dakika sonrasını düşünmek dikkatinizi dağıtıyor, bir an gözünüz tahtanın önünde durup sorulara cevap veren arkadaşınıza dalıyor ve saate bakıyorsunuz dersin sonuna hala on dört dakika var. Zaman ağdalaşıp genişliyor. Saate son bakışınızdan bu yana geçen o bir dakika sonsuz uzunluktaymış gibi görünüyor. Zaman salyangoz hızıyla geçiyor. Siz geçen zamanı fiziksel olarak da hissetmeye başlıyorsunuz. Açlık artıyor, ders artık hiç dikkatinizi çekmiyor, tekrar saate bakıyorsunuz hala on üç dakika var. Bir diğer örnek de kırmızı ışıkta beklemektir. O iki dakika on dakika gibi gelir insana. Bu iki örnekte de zamanı farkına varırız. Bu şekilde, zaman algısı bir şeylerin yanlış olduğunu söyleyen bir hata sinyali işlevi görür, dramatik tepkilere yol açabilen güçlü duygulara yol açar.

Çevremizdeki yaşlı insanlardan sıklıkla zamanın yavaşlamasından memnun olmadıklarını işitiriz. Ama aynı yaşlı insanlara: “siz yaşlandıkça zaman daha mı hızlı geçti?” diye sorsanız muhtemelen hepsi size “evet” cevabını vererek, yaşlandıkça zamanın daha hızlı geçtiğini söyleyecektir. Çelişkili görünen bu durumu bir örnekle/araştırmayla açıklığa kavuşturabiliriz. Huzurevinde kalan yaşlılarla ilgili yapılan araştırmalar, monoton bir gündelik rutin içinde farklı aktivitelerin yokluğunun zamanın yavaş geçtiği hissine neden olduğunu bildirmektedir. Bu bağlamda, can sıkıntısı zamanın yavaş geçtiği hissine dönüşmektedir. Diğer taraftan, aynı insanlar yaşlandıkça zamanın giderek daha hızlı geçtiğini (yıllar ölçeğinde) hissettiklerini de bildirmektedir. Geçmiş dönemler söz konusu olduğunda insanlar, genellikle zamanın hızlandığını düşünürler.

Hayatınızın daha yavaş ve daha dolu geçmesini istiyorsanız, duygusal değerleri yüzünden belleğinizde uzun vadede saklayabileceğiniz yeni ve farklı deneyimler yaşamanızı sağlayacak yeni durumlar yaratmaya çalışmalısınız.

İnsanın zamanı, onun ömrüdür. Zamanı olmayan insan ise kaybolmuş demektir…Zamanınız bol ola!