Abdulhak AKPOLAT - İl Başvaizi


İSLAM’IN İNSANA VERDİĞİ DEĞER

KONUK YAZAR


Yüce Rabbimiz bizleri insan olarak vücuda getirmiş, bizlere akıl nimetini vermiş, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt edebilme kabiliyetini lütfetmiştir. Bahşettiği maddi manevi daha birçok nimetle bizlere çok büyük değer verdiğini göstermiştir. İnsan olarak bizlere verdiği değeri Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onlara, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde ulaşım imkânı sağladık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları, yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.” (İsra, 17:70.)

Dinimizce insan mükerrem varlıktır, yani değerlidir, saygı ve hürmete layıktır. Madde ve manasıyla en güzel biçimde yaratılmıştır. (Tin, 95:4.) Yaratan ona değer verdiği için onu muhatap kabul etmiş, onunla konuşmuş, elçileri vasıtasıyla ona mesajlar göndermiştir. Şeytana ve nefsanî duygulara karşı onu koruyup kollamıştır. Tertemiz ve günahsız olarak dünyaya gelen kulunun, bu dünya imtihanını başarıyla geçebilmesi için, sahip olduğu değeri koruması, insanlık onur ve haysiyetine yaraşır bir şekilde yaşaması gerektiğini bildirmiş ve şöyle buyurmuştur: “Benliğini arındırıp temiz tutan gerçek kurtuluşa erer; onu kirletip günahlarla örten ise gerçek ziyana uğrar.” (Şems, 91:9-10.)

Bizi yaratan ve yaşatan, bizi hadsiz nimetleriyle donatan, bizi ebedi huzur ve mutluluk yurdu olan cennetine çağıran Rabbimiz, bize bu kadar değer verirken bizler nasıl olur da kendimizi esfel-i safilin’e, hayvanlardan bile daha aşağı bir seviyeye layık görebiliriz! Nasıl olur da insanlık onur ve haysiyetine yakışmayan işlerle iştigal ederiz! Nasıl olur da kul hakkına gireriz! Nasıl olur da Rabbimizin cennetini ve cehennemini unutup bu dünyanın basit ve fani menfaatlerine dalar, birbirimizi kırar, kardeşliği unutur, bizi insan yapan, bizi Mevla’ya dost, Yaratan’a halife yapan değerlerimizi bir tarafa atarız!

İnsanların gerçek değeri ne mal ve servetle, ne makam ve itibarla, ne güzellikle, ne soyla ne de şan ve şöhretle ölçülür. Bütün bunlar, dünya hayatının gelip geçici süsleri, hayatı bu dünya ile sınırlı zanneden cahillerin hezeyanlarıdır. Gerçek değer, Yaratan katındaki değerimizdir. Nitekim O, Yüce Kitabı’nda şöyle buyuruyor:  “Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, en çok takvalı olanınız, O'na karşı derin bir saygı ve sevgiye sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.”(Hucurat, 49:13.) Peygamber Efendimiz ise “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. O, sizin amellerinize ve kalplerinize bakar” buyurmuşlardır. (Müslim, Birr, 33.)

Bizi yaratan Rabbimiz, özümüz itibariyle, bize büyük değer vermiş olsa da O’nun katındaki nihai değerimiz göndermiş olduğu elçilerin izinde, temiz ve şerefli bir hayat yaşamamıza bağlıdır. Bu gerçeği anlayan ve Yaratan’ın kendisine verdiği değeri bilen hiçbir mü’min, ne kendi kendisine, ne de bir başkasına kıymaz, zulmetmez, kul hakkına girmez, hiçbir varlığa merhametsiz davranmaz, bencilliğe ve dünya hırsına kapılmaz. Onun yolu iyilik yoludur, işi merhamettir, gücü sevgidir, şiarı kardeşliktir, mizacı İslam’dır, imandır… Adı insandır, mümin’dir, Müslüman’dır… O, dünya menfaati uğruna değerini düşürmez, ahiretin güzellikleri için çalışır. Nitekim Rabbimiz şöyle buyuruyor

“O gün ne malın mülkün, ne de çoluk çocuğun bir yararı olacaktır; yalnızca Allah'ın huzuruna temiz bir kalple çıkanlar (kurtulacaktır)!" (Şuara, 26:88-89.)