Abdulhak AKPOLAT - İl Başvaizi


KAZAYA RAZI, KADERE TESLİM OLMAK

KONUK YAZAR


Kaza ve kadere inanmak, hayır ve şer her şeyin Allah’ın halk ve takdiriyle olduğunu tasdik etmek, Cenab-ı Hak’kın yarattığı her şeyin güzel olduğuna inanmak, bu nedenle kazaya razı, kadere teslim olmak imanın esaslarındandır. Bir kudsî hadiste şöyle buyruluyor: “Ben, Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Kim belalarıma sabretmez, nimetlerime şükretmez, kaza ve kaderime razı olmazsa kendisine benden başka bir Rab arasın.”

Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz de şöyle buyuruyor: “Her kim Allah’ın kazasına razı olmaz ve kaderine iman etmezse, kendisine Allah’tan başka bir ilah edinsin.” 

Allah’ı hakkıyla tanıyan her şeyi Ondan bilir. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle; “Güldüren de O’dur, ağlatan da. Öldüren de O’dur, dirilten de. Zengin eden de O’dur, fakir eden de.  Hasta eden de O’dur, şifa veren de. Bela veren de O’dur, nimet veren de. Aç eden de O’dur, tok eden de. ” 

Madem O’nu Rab olarak kabul etmişiz. Öyle ise O’nun rububiyeti (terbiye edicilik sıfatı) gereği başımıza ne gelirse rıza göstermemiz gerekir. Rıza, Allah’tan geleni, itiraz etmeden, gönül hoşnutluğu ile güler yüzle kabul etmek demektir. Olaylar karşısında paniğe kapılmadan, telaşa düşmeden, sakin bir şekilde tavır alabilmektir rıza. Bağırıp çağırmadan, feryad u figan koparmadan edeb içinde Allah’ın hükmüne boyun eğmektir. Başa gelen musibetlerin ve sıkıntıların geçmesi için Allah’ın yardımını istemek, Hazret-i Yakub gibi halini O’na şikayet etmek, “Ben, gam ve kederimi sadece Allah’a arz ediyorum.” (Yusuf, 86) diyebilmektir.

Madem bu dünyaya imtihan için geldik. Madem her an ayrı bir imtihana tabi tutulmaktayız. O zaman “Narın da hoş, nurun da hoş. Kahrın da hoş, lütfun da hoş.” demek zorundayız. Çünkü her ikisi de büyük imtihanın birer ünitesidir. İnsanoğlu bazen varlıkla denenir, bazen da yoklukla. Aslında varlıkla denenmek, yoklukla denenmekten çok daha zordur. Bir mutasavvıf; “Yoklukla denendik, yüzümüzün akıyla çıktık. Varlıkla denendik, başaramadık.” derken bunu ne güzel anlatmıştır. İkisi de imtihan. Önemli olan büyük imtihandan yüz akıyla çıkabilmek.

Hepimiz her an ayrı bir imtihan içindeyiz. Cenab-ı Hak, bizleri nimetleriyle denediği gibi, bela, musibet ve hastalıklarla da denemektedir. Ancak “Olan, olması gerekendi.” deyip tam bir teslimiyet gösterenler, kadere teslim olanlar, kazaya rıza gösterenler huzur ve sükun içinde yaşarlar, dünya ve ahiret saadetine nail olurlar.

Kazaya razı, kadere teslim olmayanlar ise, her zaman darlık ve sıkıntı içindedirler. Beklemesini bilmezler. Her şeyin istedikleri gibi olmasını isterler. Ama düşünmezler ki; bazen beklediklerinin gelmemesinde, istediklerinin verilmemesinde nice hayırlar ve hikmetler vardır. Yüce Rabbimiz Bakara Suresi’nin 216. ayet-i kerimesinde şöyle buyurur: “İstemediğiniz, hoşlanmadığınız bir şey, umulur ki; sizin için daha hayırlıdır. Sevip istediğiniz bir şey de umulur ki; sizin için şerdir. Her şeyin neticesini Allah bilir, siz bilemezsiniz.”

Zahiren şer ve kötü gibi görünen hadiseler altında pek çok hayır ve güzellikler saklıdır. O hayır ve güzellikler, rıza ve teslimiyet nazarıyla görünür. Önemli olan kendimizi tanıyabilmek, ne için yaratıldığımızı anlayabilmek, ebedi gerçekleri ve güzellikleri kendi içimizde bulabilmektir. Bunu yapabildiğimiz zaman, “Bir çeşmeden akan su, acı-tatlı olmaya.” diyecek, tam bir teslimiyetle Allah’a bağlanarak rıza bağının en güzel güllerini dereceğiz.   

Ne mutlu rıza bahçesinin güzel güllerini derenlere! Ne mutlu o güzel güllerin kokusunu alanlara!