Doç. Dr. Zeliha Tekin


KENDİMİZİ SEVMEK VE KABULLENMEK

TEKİN’CE KÖŞE YAZISI


Çiçek sulandığı kadar güzeldir,

Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,

Bebek ağladığı kadar bebektir,

Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

Sevdiğin kadar sevilirsin…

-Can Yücel-

Bebekleri ve kuşları düşünün. Bebekler ilk kez bir ayna ile karşılaştıklarında, aynaya ellerini uzatır bir müddet sonra da aynadaki görüntüsünü öpmeye başlar. Kuşlar da karşılarındaki aynayı eşi zanneder ve ona şarkılar söyleyerek onu beslemeye çalışır. İkisi de aynanın karşısında bir can olduğunun farkına varır, kendilerini kendilerine tanıtır ve kendi varlıklarını severler. Sizler de kendinizi sevip, kendinizi olduğunuz gibi kabul ederseniz, enerjiniz artar, daha neşeli olursunuz ve etrafınıza da pozitif enerji yayarsınız. Başkalarının sizin hakkınızdaki olumsuz düşüncelerini/söylemlerini eskisi gibi kafanıza takmamaya başlarsınız. Eskisi gibi her işi mükemmel yapmaya kalkmazsınız. Düşünce akışınızı durdurur ve o işi elinizden geldiği kadar bilginiz dahilinde yapmaya çalışırsınız ve işi tamamladığınızda kendinizi takdir eder ve kutlarsınız. Kendinizi olduğunuz gibi kabul ederseniz, negatif düşünceler yerine pozitif düşüncelere odaklanırsınız ve daha az sızlanıp daha az şikâyet edersiniz. Kendinizi severseniz, başkalarını da sevmeyi öğrenirsiniz ve incinmesini önlemek amacıyla kalbinizin çevresini duvarla örmekten vazgeçersiniz. Yaptıklarınızdan ve yapamadıklarınız şeylerden dolayı pişmanlık ve suçluluk duymak yerine geçmişle vedalaşarak sizin yazdığınız “Yaşam Kitabı” nızın geçmiş sayfalarına takılı kalmadan gelecekte yapacağınız güzel ve hayırlı işlere odaklanırsınız. “Keşke” lerinizin sayısını azaltıp “iyi ki” lerinizin sayısını artırırsınız. Kendinizi sevmeniz demek, kendinizle kucaklaşmanız demektir. Bunu yapabildiğiniz sürece boyunuzun, kilonuzun, yüzünüzdeki sivilcenizin, yeterince zeki olmamanızın, yaşamınızdaki başarısızlıkların, zengin olmamanızın önemi kalmaz.

Burada “Bir Adam ve Dört Oğlu” hikayesini paylaşmak yerinde olacaktır: Bir zamanlar, dört oğlu ile birlikte mutlu mesut yaşayan bir yaşlı adam varmış. Adam, acele karar vermemeleri ve önyargılardan arınmaları amacıyla çocuklarına bir ders vermek, onları bu konuda eğitmek istemiş. Oğlanlarını uzak bir memlekette bulunan Ağacın yanına göndermiş ve o ağaca bakmalarını istemiş. En büyük oğlan kış ayında gitmiş, ikinci oğlan ilkbahar ayında, üçüncü oğlan yaz ayında ve nihayetinde küçük oğlan da sonbaharda gitmiş. Yaşlı adam, küçük oğlu da geri dönünce hepsini bir araya toplamış ve onlara ne gördüklerini sormuş. Büyük oğlan ağacın yaşlı, çirkin ve kupkuru olduğunu; ikinci oğlan ağacın yemyeşil ve canlı olduğunu; üçüncü oğlan ağacın hayatında gördüğü en yeşil ve en güzel kokulu çiçeklere sahip ağaç olduğunu; en küçük oğlan da hepsinin yanıldığını ağacın meyveden dolup taştığını, canlı ve hayat dolu olduğunu söylemiş. Yaşlı adam, farklı mevsimlerde ağacı görmeye gittikleri için hepsinin haklı olduğunu dile getirerek ister bir ağaç ister bir insan olsun ikisinin de kısa sürede tanınamayacağını, gerçeklerin ancak dört mevsim üzerinden geçtikten sonra anlaşılabileceğini ifade etmiş.

 Bir mevsimin olumsuz yanlarına takılarak diğer mevsimleri yaşamaktan vazgeçmemeniz ve çevrenizi her daim güzel görmeniz dileğiyle.