Doç. Dr. Zeliha Tekin


KÖRÜN GÖZÜ AÇILDIĞINDA KIRDIĞI İLK ŞEY BASTONUDUR

TEKİN’CE KÖŞE YAZISI


Geçmiş zamanda bir kurdu, avcılar kovalamaya başlar. Kurt, ormanda oradan oraya koşturacağım derken bitap düşer ve tam pes etmişken köylünün birine rastlar. Derdini anlatır ve onu avcıların elinden kurtarması için başlar yalvarmaya. Köylü bir an düşündükten sonra elindeki boş çuvalı açar ve kurda içine girmesini söyler. Birkaç dakika yürüdükten sonra da avcıları karşısında görür. Avcılar ona bir kurt görüp görmediğini sorar o da “görmedim” diye cevap verir. Avcılar oradan uzaklaştıktan sonra açar çuvalın ağzını salıverir kurdu. Kurt, çok teşekkür eder ve köylüye kendisine büyük bir iyilik yaptığını söyler. Köylü, tarlasına gitmek üzere yürümeye başlarken kurt arkasından seslenerek şöyle der: “Çok bitkin ve açım burada da senden başka yiyeceğim bir şey yok maalesef” köylü şaşkınlıkla kurda, onu yememesi gerektiğini, onun hayatını kurtardığını söylese de kurt tekrar söze girer: “Yapılan iyiliklerden, sunulan hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur. Senin iyiliğini unutmak ve kendimi düşünmek zorundayım. Yaşamak için seni yemeliyim.” Uzun bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu danışmaya ve ona göre davranmaya karar verirler. Karşılarına ilk olarak yaşlı bir at çıkar: “Ne vefasından bahsediyorsunuz. Sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, onu gezdirdim sonunda yaşlandım, artık işe yaramadığımı söyleyerek beni kapının önüne koydu.” Kurt bir puan almıştır. Yollarına devam ederken bu sefer de bir köpeğe rastlarlar. Köpek: “Yıllarca sadakat göstererek hizmet ettim. Koyunlarını korudum, hırsıza ve kötü olana saldırdım ama o beni her gün tekmeledi ve sopayla vurdu. Bu yüzden bana ahde vefadan bahsetmeyin” der. Kurt galibiyetin verdiği özgüvenle köylüye döner ve ona kazandığını söyler. Köylü son bir çabayla: “Üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra hala beni yemek istiyorsan yersin” der. Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Olanları tilkiye anlatırlar. Kurttan nefret eden tilkinin eline bir fırsat geçmiştir: “Her şeyi anladım da tilki kardeş sen bu küçücük çuvala nasıl sığdın?” der. Kurt açıklamaya çalışsa da tilki inanmamış gibi yapar: “Gözümle görmeden inanmam” diye ısrar eder. Kendini ispatlamaya çalışan kurt çuvala girer girmez tilki, köylüye kaş göz işareti yapar ve köylü çuvalın ağzını sıkıca bağlar. Köylü, eline bir taş alır ve “beni yemeğe kalktın ha nankör kurt” diyerek çuvalın içindeki kurdu epeyce döver. Ardından tilkiye hayatını kurtardığı için çok teşekkür ederken gözü tilkinin parlak kürküne takılır, kürkü satarsa ne kadar çok para alacağını hesaplar ve hiç düşünmeden elindeki taşı tilkinin kafasına vurup onu oracıkta öldürür. Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürterek: “Haklıymışsın kurt efendi, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan hiçbir şey yokmuş” der.

Tıpkı bu hikâyede anlatıldığı gibi, konuşup kendini ifade etmekten bile aciz birine yardım edersin, bunu şöyle yaparsan başarılı olursun dersin önce seni taklit etmeye başlar ardından da bir mevki bir etiket sahibi olduğunda senden de güçlü ve başarılı olduğuna kendini inandırarak seni yok saymaya başlar. Sen ne yaparsın peki? Yaptığın iyiliklere karşı hak ettiğin değeri görmediğin için kırgınlık yaşarsın ve öfkelenirsin. Ancak unutmaman gerekir ki bu davranışı herkes yapmaz, mesleki olgunluğa erişememiş, ahlaki zenginliğe sahip olmayan ve kimlik arayışında olan birisi yapabilir. Tarihimizin, güzel kültürümüzün ürünü olan atasözlerimiz ne güzel ifade etmiştir bu durumu: “Körün gözü açıldığında kırdığı ilk şey bastonudur”, “bir insanı kırk yıl sırtında taşı bir gün indir, bu beni kırk yıldır taşıyor demez de bir gün indirdi der.”

Nankörlük hastalıktır ve zayıf insanların işidir. Şeytanı nankörlüğe götüren şey onun kibridir. Böbürlenmek, nankörlük yapmak ve ne oldum delisi olmak insanı yalnızlaştırır ve hüsrana sebep olur. Ne demiş Şilili şair ve yazar Pablo Neruda: “İnsan ulaşamadığı her şeyin delisi, ulaştığı her şeyin nankörüdür.”