Doç. Dr. Zeliha Tekin


RUHSAL ARINMA: BAĞIŞLAMAK

TEKİN’CE KÖŞE YAZISI


Kabullenmek, pes etmek ya da kendimizi küçültmek değildir. Kabul etmek, gerçekliğe ve değiştiremediklerimize kendimizi bırakmak ve daha güçlü olmak demektir. Bu kabul ediş istemediğimiz işlere onay verme ya da her şeyden vazgeçme anlamına gelmemektedir. Sadece karşımızdakini olduğu gibi ve içindekileriyle birlikte kabul ettiğimiz anlamına gelmektedir. “Ne olmuşsa olmuş ne yaşanmışsa yaşanmış, geçmişi değiştirmek için yapabilecek bir şey yok” diyebilmektir. Bu saatten sonrası ise zamanımızın ve enerjimizin bitmiş olanla mücadele ederek değil de olabilecek olanı yaratmayla harcanması, tüm çabamızın geleceğe kanalize edilmesidir. Bu yapıldığı takdirde gerçek, vizyonumuzla uyumlu hale gelir, stres ve baskılardan kurtularak huzura erilir. Olana karşı duyduğumuz endişenin, öfkenin ve kırgınlığın altında ezilen, bu olumsuz duygu yumağına hapsolan yine biz oluruz. Her an beraberinde kendi sorunlarını getirebilir ya da her tanıdığımız bir kişi stresini bize taşıyabilir. Bu sorunlara takılıp kalmak yerine görmezden gelip “pas” geçebilirsek yolumuza devam ederiz ve suyun altında boğulmak yerine, suyun üzerinde kalarak yaşamın keyfini süreriz. Bir kişiye olan öfkemizi uzunca bir süre taşıdıktan sonra o öfkeden kurtulduğumuzda ferahlık duygusu yaşarız. Bağışlamak, ferahlatıcı özgürlük getirir. Bize kötülük yapanları bağışlamamız, arkamızdan konuşanları duymamaya çalışmamız, onlara güvendiğimiz ya da bizi tekrar incitmelerine izin verdiğimiz anlamına gelmez. Bağışlamak, sağduyu ile hareket ederek durumu ve kişiyi anlamaya çalışarak sabır ve sebatla ayak bağlarından kurtulmak ve başka bir insanın bir parçasına tutunmadan ruhumuzu özgür bırakmak demektir. Unutmamalıyız ki insanları kötü yapan cehaletleridir. Biz bu cehaletin üstesinden bilgimizle gelebiliriz. Etkili iletişim kurarak, iyi geçinme sanatını öğrenebilen kişi, insanların kötülüklerinden ve dedikodularından zarar görmeden ve onlarla çatışmaya girmeden kurtulabilir. Nedir bu iyi geçinme sanatı? Zorluklar ne olursa olsun, gelen kötülük ne kadar büyük olursa olsun onları kişisel almadan, egomuzu sınırların ötesine geçirebilmektir. Sözgelimi, bir kişiyle tartıştığımız zaman ona bağırarak karşılık vermek ve hakaret etmek yerine umursamadan geri adım atarak oradan uzaklaşmak kişiye verilebilecek en güzel cevap olabilecektir. Evet karşı tarafın gözünde yenilen biz gibi görünsek de aslında başarılı olan ve huzura kavuşan biz oluruz. Bu durumu açıklayan güzel bir hikâye vardır.

“Buddha bir gün, öğrencileriyle bir ağacın altında otururken adamın biri çıkagelir ve hışımla, söylenerek Buddha’nın yüzüne tükürür. Buddha, istifini bozmadan yüzünü siler ve adama: “Sıradaki ne? Bana başka ne yapmak istersin?” diye sorar. Buddha’nın yumuşak bir ses tonuyla söylenmiş olan sözlerini duyan adamın kafası iyice karışır ve içinden “benim bu yaptığıma karşılık başka insan olsa misliyle karşılık verirdi” diye geçirir. Adam bunları düşünürken Buddha’nın en sevdiği öğrencisi Ananda bu duruma tepki göstermiş ve adamın hemen oracıkta cezalandırılması gerektiğini aksi takdirde bu davranışın örnek teşkil edeceğini herkesin böyle davranmaya başlayacağını söyler. Bunun üzerine Buddha öğrencisine dönerek: “Bu adamın yaptığına değil de sana gücendim. O bir yabancı ve beni tanımıyor. Geldiği yeri ve öyküsünü bilmiyoruz. Buraya gelmeden önce belli ki benimle ilgili kafasında bazı olumsuz düşünceler oluşturmuştur. Ve az önce bana değil de oluşturduğu düşüncelerin üzerine tükürdü. Onunla daha önce hiç tanışmadık ve hiç konuşmadık. İnsan hiç tanımadığı birinin ruhuna nasıl tükürebilir ki?” der ve sözlerine şöyle devam eder: “Olayın üzerinde derinlemesine düşündüğünüz zaman onun aslında kendi zihnine tükürdüğünü fark edeceksiniz. Çünkü benimle ilgili düşünceleri de onun zihninin bir parçasıdır. Ayrıca “Sırada ne var?” demem de onun tükürmekle bir şeyler anlatmaya çalıştığını düşünmemdendi. Yani insan bazen, kelimelere dökmekte zorlandığı aşırı yoğun duyguları bu tip eylemlerle anlatma yoluna gidebilir.”

Bu diyalog karşısında kafası iyice karışan yabancı evine döner ve tüm gece uyuyamaz. Olanları anlamlandırmakta güçlük çeken adam tüm geceyi yatakta dönüp durarak geçirir çünkü Buddha onun tüm düşünsel sistemini ve geçmişini adeta paramparça etmiştir.

Ertesi sabah Buddha’nın yanına giden yabancı, hiçbir şey söylemeden Buddha’nın ayaklarına kapanır ve ondan af diler. Buddha ise bu özrü şöyle yanıtlar: “Affetmek mi? Bak yabancı, ben dün yüzüne tükürdüğün adam değilim. Ganj Nehri her an akar ve bir saniye önceki haliyle aynı değildir. İnsanoğlu da tıpkı Ganj gibi bir nehirdir ve sürekli yenilenir. Dolayısıyla dünkü olaydan sebep sana karşı bir kinim bir öfkem yok ve af dilemene de gerek yok. Nasıl ben yirmi dört saat önceki adamdan farklıysam sen de dünkü adam değilsin, yepyeni biri oldun. Dün yüzüme tüküren bir adamken, bugün ayaklarıma kapanıp af dileme erdemine eriştin. Bu yüzden yanıma otur ve artık yeni bir şeylerden bahsedelim”

Size yapılan kötülüklere karşı, öfkenizi kontrol ederek ruhunuzu özgür bırakmanız dileğiyle…