Abdulhak AKPOLAT - İl Başvaizi


ŞEFKAT VE MERHAMETTE GÜNEŞ GİBİ OL

KONUK YAZAR


Merhamet, Allah’ın Rahman isminin bir yansımasıdır. Âlemlerin Rabbi, “Rahmetim gazabımı geçti.” (Buhârî, Tevhid, 22.) buyurarak merhametinin enginliğini haber vermiştir. İnsanlığa en güzel örnek olan Peygamberimiz (sav)’in de en belirgin özelliği, onun merhamet ve şefkat peygamberi olmasıdır. O, merhameti, mümin olmanın en başta gelen gereklerinden biri olarak takdim etmiştir. Efendimiz (sav), bütün müminleri birbirlerine merhamette, muhabbette, lütufta ve yardımlaşmada bir vücuda benzetmiştir. Öyle ki, bu vücudun bir organı hastalanınca, diğer organlar da hasta olanın acısını paylaşır.

Rahmet Peygamberi’nin İslam Dini sayesinde kalplerimizde yerleştirdiği şefkat ve merhamet deryasını, asırlarca yudumlamış bir medeniyetin mensuplarıyız. Bu medeniyet, merhametten uzaklaşarak katılaşmış nice kalpleri merhamet iksiriyle yumuşatmıştır. Bu medeniyet, merhametiyle birlikte insanlığını da kaybetmiş nice toplumları yeniden merhametle tanıştırmıştır. Bu medeniyet, “Yaratılanı hoş gör, Yaratan’dan ötürü.” sözleriyle insanlığa “önce insan” ilkesini öğretmiştir. Bu medeniyet, “Şefkat ve merhamette güneş gibi ol!” anlayışını yaşamış, yaşatmış ve dünyanın dört bir yanına taşımıştır.

Ancak üzülerek ifade etmek gerekir ki, böylesi bir medeniyetin mensupları olarak bizler, her geçen gün merhametimizi yitiriyoruz. Bugün, insanlık, vicdansızlık ve merhametsizlik sorunu yaşıyor. En acısı da insanlığa örnek olması gereken müminler, birbirlerine karşı merhamet, saygı, hoşgörü ve birlikte yaşama ahlakını kaybediyor. Şefkatin yumuşaklığıyla bezenmesi gereken mümin kalpler, İslam dünyasının pek çok yerinde, kin ve nefretin ateşiyle kavruluyor. Birbirlerine hayır, iyilik ve hayat vermek için uzanması gereken eller, bugün şiddet, terör ve ölüme uzanıyor. Bugün suyun topraktan çekilmesi gibi, merhamet de insanlığın vicdanından hızla çekiliyor. Merhametin açtığı boşluğu, şiddet, öfke ve zorbalık dolduruyor. Ahlaki yozlaşmalar ve vicdani duygulardan yoksunluk, hayatın her alanında gün geçtikçe artıyor. İnsanlık, bu hengâmede var oluş ve yaratılış hikmetinden uzaklaşıyor. Şiddet, maalesef bütün dünyayı kasıp kavuruyor. Hemen her günümüzü, zulüm, cinayet ve haksızlıklara şahit olmanın vicdanımızda açtığı yaralar ve yüreğimizde bıraktığı sızılarla yaşamaktayız.

Bütün bu olumsuzluklar karşısında yapmamız gereken, kendimize, ailemize, çevremize ve birbirimize karşı düşüncelerimizi ve davranışlarımızı bir kez daha gözden geçirmektir. Şiddetin, acımasızlığın, terörün, savaşların, katliamların kol gezdiği bir dünyada, en çok muhtaç olduğumuz şey, Peygamber Efendimiz (sav)’in merhamet yüklü mesajlarına yeniden sarılmaktır. Yüreklerimizi onun mektebinde eğitmek, ondan aldığımız ışıkla rahmet insanları olmak ve yeniden rahmet toplumları inşa etmektir. Zira bugün, evladımız bizden şefkat ve merhamet eli bekliyor. Ailemiz, arkadaşımız, komşumuz, yetimlerimiz, yaşlılarımız, gençlerimiz, engellilerimiz, fakir ve yoksullarımız hatta tahrip edilen çevremiz bizden merhamet beklemektedir. Dünyaya gözlerini açmadan katledilen bebekler, yalnızlığa terk edilmiş anne-babalar, sokakları mesken edinmiş sahipsiz çocuklar, kurşun ve bombalara hedef olan masumlar, derin bir ıstırapla “merhamet eli nerede?” diyorlar…

O halde gelin, merhameti tüm ilişkilerimizin odağı yapalım… Yavrularımız, bir çiçeğe, bir hayvana, tabiata ve insana merhamet nazarıyla bakabilsin… Muhtaca merhamet elini uzatabilsin… Komşumuzla gerektiğinde bir ekmeği paylaşabilmek, onu selam ve tebessüm ile karşılamak, merhametimiz olsun… Elimiz; sahipsiz, yetim ve öksüzün başını şefkatle okşayabilsin… Kâinatta merhametsizlikten kaynaklanan her çığlık vicdanımızda yankılansın…