Doç. Dr. Zeliha Tekin


TOPLUMUMUZU ESİR ALAN BOŞ VERME HASTALIĞI: OBLOMOVLUK

TEKİN’CE KÖŞE YAZISI


Rus yazar Gonçarov’un 1849’da yazdığı “Oblomov” adlı romanının dünyayla bağını koparmış, tembel, ukala, hazıra konan, bezgin, üşengeç, kötümser, miskin, üretmeyen, aldığı kararları bir türlü hayata geçiremeyen, hayata karşı kayıtsız olan ve her şeyi boş veren baş kahramanının ismidir Oblomov.  Oblomov’un da hayalleri, istekleri ve gönül akışları vardır. Bunlar onu sürekli düşünmeye ve plan yapmaya iter itmesine ama miskin Oblomov bir türlü adım atamaz bu planları hayata geçirebilmek için. İster ki onun yerine o adımı başkası atsın tıpkı ondan daha uyuşuk ve tembel olan uşağı Zahar gibi. İkisi dünyada olan her şeye kayıtsızdır. Atalet ve miskinlik hareketsiz kılmıştır ikisini de. Onların hayalleri ve gerçekleri birbirleriyle karşılaşmaktan öylesine korkar ki bunun için tembelce yaşamak en güzel kaçış yoludur.

“Böyle gelmiş böyle gider” sloganıyla bütünleşen oblomovluk, gittikçe daha fazla dijitalleşen dünyanın olağanlaşan yaşam standartı haline gelmiştir. Öyle ki uyuşmuş ve pasifize olmuş gençlik, çalışıp kazanmadan yaşamını sürdürme gayreti içindedir. Ya geri kalanımız? Dine/inanca boş vermişlik, yönetime boş vermişlik, eğitim sistemine boş vermişlik, ekonomik düzene boş vermişlik ve insanlığa boş vermişlik alıp başını gidiyor. Adeta Gonçarov’da çağımız insanının eğilimlerini buluyoruz…

Tıp literatürüne de “Oblomovluk Sendromu” olarak giren tembellik hali, psikolojik bir rahatsızlık olarak görülmektedir. Bu sendrom Tükenmişlik Sendromunu da bünyesinde barındırmaktadır. Hiçbir iş yapmaya takati olmayan kişi zihinsel olarak da tembeldir. Adım atmak için bir sürü plan yapar ama başaramaz. Sosyal alışkanlıklar, hareketsiz yaşam, toplumsal, ekonomik, siyasal ve kişisel kaygılar, depresyon, motivasyon eksikliği, travma geçirme gibi nedenler oblomovluğun nedenleri arasındadır. 

Şimdi bu kadar tembellikten bahsetmişken Alman masal yazarı Grimm Kardeşlerin o çok meşhur “3 Tembel Oğlan” hikayesini anlatmadan olmaz.

“Bir kralın çok sevdiği üç oğlu vardı. Ölümünden sonra kimin kral olacağına karar vermesi gerekiyordu. O gün gelip çatmış, kral ölüm döşeğindeyken oğullarını yanına çağırdı ve onlara şöyle dedi: “Çocuklarım düşündüm taşındım içinizden en tembel olanını kral yapmaya karar verdim.” Büyük oğlan hemen atılır ve “baba, krallık benim olmalı, çünkü ben yatıp uykuya geçtiğimde gözümden bir damla yaş bile aksa ona hiç dokunmam ki uykum kaçmasın.” Sonra ortanca oğlan söze karışmış: “Baba, krallık benim olmalı, çünkü ben o kadar tembelim ki ayaklarımı ısıtmak için ocak başına geçtiğimde ayağım yansa bile geri çekmeye üşenirim.” Küçük oğlan da şöyle dedi: “Baba, kral ben olmalıyım, çünkü o kadar tembelim ki beni asmak üzere boynuma ipi geçirseler ve de elime keskin bir bıçak verip ipi kesmeme izin verseler, asılırım da yine o bıçakla ipi kesmeye üşenirim.” Bunu duyan babası: “Gerçekten de en tembel senmişsin oğlum, krallık senin olsun” dedi. 

Hareketsizlik, ilgisizlik, isteksizlik, miskinlik, sürekli hâkim olan üşenme hissi, adım atamama, narsizm, depresyon ve kararsızlık oblomovluğun en tipik belirtilerindendir. Siz de “böyle gelmiş böyle gider”, “kimse için kılımı bile kıpırdatmaya değmez”, “benden sonra tufan”, “aman ben mi düzelteceğim”, “dünya yansa umurumda değil”, “rahatımı kimse için bozamam”, “ne olmuş yani” ve “hayatı akışına bırakmak lazım” diyenlerden misiniz?

Dikkat edin “Oblomovluk Sendromu” na yakalanmış olabilirsiniz.