Doç. Dr. Zeliha Tekin


YASAL OLAN AMA HELAL OLMAYAN İŞLERİMİZ (?)

TEKİN'CE KÖŞESİ


Bilim ve düşünce işçisi Alev Alatlı’nın 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Konuşması helal olmayan işlerini yasayla örtüştüren insanlar için adeta bir manifesto niteliğindeydi. 2014’te yapılan ve üzerinde çokça yazılıp çizilen konuşmayı ben maalesef şimdi izleyebildim. Hem de defalarca. Konuşma, ders alabilene, kendisini sorgulayabilene çok mesaj içermektedir. Aynen aktarıyorum: “Şimdi artık helal olsun olmasın, haklı olma durumu yasalarca onaylanan bir durumdur. Gelin görün ki haksızlık konusu yasaların insafına bırakılmayacak bir konudur. Aslolan hakkın helal edilmesi olmalıdır. Aslolan helalleşmektir. Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır. Çünkü her yasal hak, helal değildir. İflas eden kardeşimizin haraç-mezat satılığa çıkarılan evini satın almamız yasal hakkımız olabilir, ama helal değildir. İmar ruhsatı olan bir müteahhit, şehrin hakkına tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur, ama yaptığı iş helal değildir. Yeni ve çok ucuz olan bir enerji türünün pazara girmesini önlemek üzere üretim haklarını satın alan ve sümen altı eden bir petrol şirketi yasal olarak suçsuzdur, ama yaptığı iş helal değildir. Keza raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içerisine kanserojen madde koyan fırıncının yaptığı, formülü ambalajın üzerine koyduğu sürece yasal, dolayısıyla suçsuzdur, ama helal değildir. Ve son olarak bir kalem darbesiyle atar ve lümpen ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur, ama yaptığı helal değildir. Şimdi buradan öngörüde bulunuyorum. 21. Yüzyılın en yaman toplum projesi, helal olanı yasal olanla örtüştürmek olsa gerekir. Kadim değerlerle rabıtası zedelenen özgürlüklerin, şerden yana bükülmelerini önlemek durumundayız. Yasaların tanıdığı haklardan, insanlık ve Allah adına feragat etmenin garipsenmediği bir düzen getirmek zorundayız. Tarihin bize öğrettiği bir şey var. İster en mükemmel yönetim sistemini ister ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmiş olsun bir medeniyetin sevgi ve nefis terbiyesi dumura uğramış, manevi enerjisi tükenmişse o medeniyeti ne Birleşmiş Milletler Tüzüğü ne Helsinki Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Mevzuatı ne de en üstün silahlar kurtarabilir.”

Alatlı, yasal olanın her zaman doğru ya da helal olduğu anlamına gelemeyeceğini vurgulamıştır. Bizler Alatlı’nın yasallık ve helallik örneklerini çoğaltabiliriz tabiki de. Kendi akrabası yardıma muhtaçken sırf birkaç ülke gezebilmek uğruna ve prim yapabilmek için ülkeden ülkeye yardıma koşan “bir iyilik elçisinin” yaptıkları görünüşte insani yardım olabilir ama akrabaları nezdinde yaptıkları helal değildir, doğru değildir. Herkesle aynı maaşı alan ve okula/kurumuna hiç uğramayan herkesten fazla tatil yapan bir kişi, amiri yapılanı görmezden geldiği için yasal olarak suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir. Şiddet, “aile içinde” kaldığı için yasalara aykırı kabul edilmeyebilir, ama kadının ve çocuğun haklarına tecavüz oluşturduğu için yapılanlar helal değildir. Aynı şekilde kamu kaynaklarını bir sözleşmeye dayandırarak pervasızca kullanmak yasal olabilir, ama çoluk çocuğun, yetimin geleceğinden çaldığı için helal değildir.

Bütün mesele adaletin/yasanın insanın vicdanıyla örtüşmesi gerektiğidir. İşlerimizi layıkıyla yapabiliyor muyuz yoksa onlara hile ve haram mı ekliyoruz. Ya da doğru olmayanı/haramı yasalarla örtüştürerek ve mantığa büründürerek içselleştirip aklı sıra doğru yaptığımızı mı sanıyoruz ve böyle mi pazarlıyoruz? Bu karakter meselesidir. Mümin Sekman’ın bir sözüyle yazımı bitirmek istiyorum: “Bir işi her zaman iyi yapmak için çalışın. İşinizi iyi yapmanız maaşınızın karşılığı değil, karakterinizin yansımasıdır.